top of page

Bir Vicdanın Direnişi ve Vicdani Red: Şahapzade Yakup Han ve 1971 Bangladeş Soykırımı


Tarihin en karanlık anları, genellikle sadece faillerin acımasızlığıyla değil, aynı zamanda bu acımasızlığa karşı duran bireylerin ahlaki cesaretiyle de hatırlanır. 1971 Bangladeş Kurtuluş Savaşı, Pakistan Ordusu ve yerel işbirlikçilerinin sistematik tecavüz, katliam ve soykırımla milyonlarca insanın hayatını kararttığı böyle bir dönemdir. Ancak bu kanlı tablonun içinde, emirlere uymayı reddederek kariyerini ve konumunu bir kenara bırakan Korgeneral Şahapzade Yakup Han'ın istifası, bir ordu mensubunun vicdani sorumluluğunun ne kadar değerli olabileceğinin ender ve güçlü bir örneği olarak parlamaktadır.


Şahapzade Yakup Han vicdani red ile örnek bir davranış sergiledi.
Şahapzade Yakup Han ve Eşi

Tarihsel Arka Plan: Krizin Eşiğindeki Doğu Pakistan


1970'lerin başında Doğu Pakistan (bugünkü Bangladeş), Batı Pakistan'ın siyasi ve kültürel baskısı altında kaynıyordu. Bengalce konuşan ve kültürel olarak farklı olan Doğu halkı, kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak görüyordu. 1970 seçimlerinde Bengal milliyetçisi Avami Ligi'nin ezici bir zafer kazanması, Batı Pakistan'daki askeri ve siyasi elit tarafından kabul edilmedi. Başkan Yahya Han, Avami Ligi'ni yasadışı ilan etti ve Doğu Pakistan'da sıkıyönetim ilan ederek bölgedeki tansiyonu zirveye taşıdı.


Bu kritik dönemde Doğu Pakistan'daki Doğu Komutanlığı'nın başında Korgeneral Şahapzade Yakup Han bulunuyordu. Aristokrat bir aileden gelen, birden fazla dil bilen (Bengalce dahil) ve bir askerden çok bir diplomat olarak tanınan Yakup Han, bölgedeki meslektaşlarından keskin bir şekilde ayrılıyordu. Bengal kültürüne aşinaydı ve siyasi sorunların "kaba kuvvetle" çözülemeyeceğine inanıyordu. Yakup Han ve Amiral S.M. Ahsan, Başkan Yahya Han'ı defalarca askeri bir müdahalenin felaketle sonuçlanacağı konusunda uyardı ve siyasi bir çözüm için çabaladı. Onlara göre, askeri tedbirler siyasi durumu değiştirmeyecek, aksine durumu daha da kötüleştirecekti.


İstifa: Vicdani Bir Duruş


Mart 1971'de, siyasi müzakereler çöktüğünde, İslamabad'daki merkezi yönetim kararını verdi: Bengal milliyetçiliği, ezici bir askeri güçle bastırılacaktı. Bu karar, daha sonra "Arama Işığı Operasyonu" (Operation Searchlight) olarak bilinecek olan soykırımın başlangıç emriydi. Doğu Pakistan Valisi olarak görev yapan Yakup Han'a, sivil itaatsizliğe ve Avami Ligi'nin protestolarına karşı askeri güç kullanma emri verildi.


İşte bu noktada Yakup Han, bir askerin kariyerindeki en radikal adımı attı: emri reddetti. Askeri bir çözümün kabul edilemez olduğunu, bunun sadece bir katliama ve kaçınılmaz olarak Hindistan'ın müdahalesine yol açacağını savunarak görevinden istifa etti. Sert askeri hiyerarşi içinde bir korgeneralin, en üst makamdan gelen bir operasyon emrini reddetmesi duyulmamış bir olaydı. Bu, sadece stratejik bir anlaşmazlık değil, ahlaki bir duruştu. Yakup Han, kendi halkına karşı silah doğrultmayı ve başlayacağını öngördüğü vahşetin bir parçası olmayı reddetti. Bu eylemi, tarihçiler tarafından bir vicdani red olarak değerlendirildi.


Yakup Han'ın istifasının değeri, onun yerine kimin atandığına bakıldığında daha da netleşir. Göreve, "Bengal Kasabı" olarak anılacak olan General Tikka Han getirildi. Tikka Han, Yakup Han'ın reddettiği kanlı görevi üstlenmekte hiçbir tereddüt göstermedi ve 25 Mart 1971'de "Arama Işığı Operasyonu"nu başlattı.


Savaşın Anatomisi: Sistematik Vahşet ve Çok Yönlü Trajedi


Yakup Han'ın istifasını takip eden dokuz ay, korkunç bir şiddet sarmalına sahne oldu. Pakistan Ordusu ve işbirlikçileri tarafından yürütülen cinsel şiddet, halkı terörize etmeyi amaçlayan sistematik bir kampanyaydı. Köylere gece baskınları düzenlenerek kadınlara ailelerinin gözü önünde tecavüz edildi; kaçırılanlar ise sistematik olarak tecavüze uğradıkları, birçoğunun kendi saçlarını kullanarak intihar ettiği ve ordunun bu intiharları engellemek amacıyla kadınların saçlarını kestiği korkunç tecavüz kamplarında tutuldu. Pakistan hükümeti tecavüz vakalarını "yüzlerle" ifade ederek önemsizleştirmeye çalışsa da, bağımsız tahminler kurban sayısının 200.000 ila 400.000 arasında olduğunu ortaya koymaktadır.


Bu cinsel şiddetin arkasında, Pakistanlı bir askerin "Gidiyoruz. Ama tohumumuzu geride bırakıyoruz" sözüyle özetlenen, etnik bir soyu değiştirme ve aşağılama politikası yatmaktaydı. Tecavüz kurbanlarının demografik yapısı (%80 Müslüman, %20 Hindu ve diğerleri) Bengal halkının genelini yansıtsa da, yazar Bina D'Costa'nın aktardığına göre saldırıların metodolojisi dine göre farklılaşıyordu: Müslüman kadınlar kasıtlı olarak hamile bırakılırken, Hindu kadınlar tecavüz edildikten sonra genellikle öldürülüyordu.


Ancak savaşın trajedisi tek taraflı değildi. Savaş sırasında, Pakistan'ı desteklemekle suçlanan etnik Bihari Müslüman topluluğuna mensup kadınlar da Bengal milliyetçileri tarafından kitlesel tecavüze uğradı. Aynı şekilde, Pakistanlı askerlerin tecavüzlerinin hedefi sadece kadınlar olmamış, Bengal Müslüman erkekler de bu insanlık dışı muamelenin kurbanı olmuştur.


Savaş Sonrası Yankılar: "Birangana" ve Toplumsal Yüzleşme


Savaşın ardından Bangladeş hükümeti, tecavüz kurbanı kadınları onurlandırmak amacıyla onlara "kahraman kadın" anlamına gelen Birangana unvanını verdi. Ancak bu iyi niyetli adım, trajik bir şekilde ters tepti. Muhafazakar toplumda bu unvan, kadınların "namuslarının lekelendiğini" hatırlatan bir damgaya dönüştü ve zamanla halk dilinde "fahişe" anlamına gelen barangona kelimesiyle ilişkilendirildi. Sonuç olarak, kahraman olarak onurlandırılmak istenen kadınlar, kendi toplumları tarafından dışlanarak ikinci bir trajedi yaşadılar.


Vicdanlı Bireyin Yalnızlığı

Şahapzade Yakup Han'ın istifası, bu vahşeti durduramadı. Ancak onun eylemi, bu olayların kaçınılmaz olmadığını, sistemin içindeki bireylerin farklı seçimler yapabileceğini gösteren ahlaki bir mihenk taşıdır. O, "emir kuluyum" mazeretinin arkasına sığınmayı reddetmiş ve kanlı bir mirasın ortağı olmayı kabul etmemiştir.


Yakup Han'ın bu duruşu, tekil bir örnek olsa da, tamamen yalnız değildi. Tarihsel kayıtlar, şiddete karşı çıkan başka Pakistanlıların da olduğunu göstermektedir. General Mitty Masud ve Binbaşı İkram Sehgal de benzer şekilde protesto amacıyla görevlerinden istifa etmişlerdir. Hava Mareşali Asghar Khan gibi siyasetçiler ordunun eylemlerini kınarken, gazeteciler Sabihuddin Ghausi ve Altaf Hussain Gauhar gibi aydınlar muhalif görüşleri nedeniyle hapsedilmiştir.


Bu direniş noktaları, Yakup Han'ın kararının Pakistan içindeki ahlaki bir yankı odasının parçası olduğunu ve tarihin en karanlık anlarında bile vicdanın sesinin tamamen susturulamayacağını kanıtlamaktadır. Onun hikayesi, kişisel bütünlüğün ve cesaretin, körü körüne itaatten daha üstün olduğunun bir kanıtı olarak kalmıştır.

Yorumlar


bottom of page