Vicdanın Sessiz Çığlığı: Değerlerin Erozyonu ve Toplumun Manevi Boşluğu
- Gençlik Komisyonu
- 17 Eki 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Eki 2024
Toplumda Vicdan ve Değerlerin Dönüşümü: Gençlerin Manevi Boşlukları
Günümüz toplumunda vicdan ve toplumsal değerlerin aşındığını, özellikle gençler arasında bu değerlere olan bağlılığın zayıfladığını görüyoruz. Artık birçok kişi, iyilik yapmayı veya merhamet göstermeyi bir zayıflık olarak yorumluyor. Bu değişim hem bireysel ilişkilerde hem de toplumsal düzenin işleyişinde derin yaralar açıyor. Peki, bu değişimin altında yatan sebepler neler ve bu gidişatı nasıl tersine çevirebiliriz?
Manevi Yoksunluk ve Toplumsal Erozyon
Bugün gençler arasında gözlemlenen manevi boşluk, yalnızca bireysel bir sorun değil; toplumsal bir yansıma. Eskiden bir toplumun temel taşlarını oluşturan manevi değerler, toplumun ortak bilinci ve vicdanı tarafından korunur ve yaşatılırdı. Ancak bugün bu ortak değerler giderek kayboluyor. Gençler, kendilerini güvende hissedebilecekleri, ahlaki veya manevi anlamda rehberlik edebilecekleri bir çevre bulmakta zorlanıyor. Ailelerin, okulların, hatta toplumun kendisinin bu konuda yetersiz kalması, gençlerin yalnızlaşmasına ve içsel boşluklar hissetmesine yol açıyor.
Bu noktada, sadece gençlerin değil, toplumun tüm kesimlerinin değerler ve vicdan konularında bir kayıtsızlık içinde olduğunu görüyoruz. Toplumsal bir sorun haline gelen bu vicdani erozyon, iyi insan olmanın ve erdemli davranmanın artık övülen bir değer olmaktan çıkmasıyla daha da derinleşiyor. Geçmişte merhamet, empati ve doğruluk gibi kavramlar toplumun geniş kesimlerinde kabul gören temel değerlerken, bugün bu kavramlar adeta bir zayıflık göstergesi olarak algılanabiliyor. İyilik yapmak, hakkı savunmak ya da dürüstlük gibi erdemler, "fırsat kaçırmak" veya "enayilik" olarak görülüyor.
Küçük Kötülüklerin Büyük Kötülüklere Dönüşmesi
Toplumdaki kötülüklerin büyüyüp kök salmasının en önemli sebeplerinden biri, küçük kötülüklere karşı zamanında müdahale edilmemesidir. Küçük haksızlıklar ve adaletsizlikler çoğu zaman göz ardı edilerek normalleştirilir ve bu durum, daha büyük kötülüklerin habercisi olur. Gençler, bu küçük kötülüklerin karşılık bulmadığını gördükçe, kötülüğün cezasız kaldığı ve iyiliğin değersizleştiği bir ortamda büyürler. İyiliğin göz ardı edildiği veya küçümsendiği bir toplumda, suça yatkınlık ve empati eksikliği hızla yayılır. Küçük çaplı kötülüklere karşı sessiz kalmak, zamanla bu kötülüklerin büyümesine ve gençlerin vicdanlarının körelmesine neden olur.
Bu bağlamda, gençlerde suça meyil ve kolay can yakabilme eğilimlerinin artması, yalnızca bireysel bir zayıflık değil, toplumsal bir sonuçtur. Disiplin ve adaletin küçük olaylarda bile uygulanmadığı bir ortamda, gençler suça yönelik daha fazla cesaret bulur. Küçük hatalara karşı gerektiği gibi tepki verilmemesi, gençlerin vicdan gelişimini sekteye uğratır. Bu durum, büyük kötülüklere giden yolu açar; şiddet, suç ve empati yoksunluğu toplumda hızla yayılır.
Güvensizlik ve Rol Modellerin Yokluğu
Gençler, geçmişte olduğu gibi güven duyabilecekleri rol modelleri bulmakta güçlük çekiyor. Bir zamanlar toplumda örnek teşkil eden bireyler, artık gençlerin gözünde birer "ideal" olmaktan çıkmış durumda. Bunun sebeplerinden biri, toplumun farklı kesimlerinde sıkça görülen ahlaki çöküş ve lider konumundaki insanların söyledikleri ile yaptıkları arasındaki tutarsızlık. Gençler, etraflarındaki yetişkinlerin davranışlarına bakarak şunu soruyor: “Eğer iyilik bu kadar değersizleştirildiyse, neden iyi olayım?”
Bu soruya verilen cevaplar ise toplumun mevcut durumunu açıklıyor. Okullarda disiplin cezaları ile baskı altına alınan, ailesi tarafından yeterince dinlenmeyen veya çevresi tarafından anlamlı bir diyalog kurulamayan gençler, duygusal olarak yalnızlaşıyor. İletişimsizlik, güven eksikliği ve empati yoksunluğu gençlerin manevi değerlerden uzaklaşmasına, kendi kimliklerini anlamlandırmakta zorlanmalarına neden oluyor. Bu boşluk, yerini yalnızca dışarıdan alınan geçici hazlara veya kısa süreli tatmin sağlayan yanlış yönelimlere bırakıyor. Burada görülen en büyük problem ise gençlerin bu boşluğu anlamlandırabilecek, onlara yol gösterebilecek bir toplumsal yapının eksikliğidir.
Toplulukların Rolü: İyi Olmanın Zorlukları
İyi kalmak ve vicdanlı olmak, çoğu zaman kolay bir yol değildir. Hele ki birey, bu erdemlere sahip bir topluluk içinde yer almıyorsa. İnsanlar, içinde bulundukları topluluklardan derin bir şekilde etkilenir. Vicdanlı ve ahlaklı topluluklar, bireylerin bu değerleri içselleştirmesine yardımcı olurken, toplumsal baskının güçlü olduğu çevrelerde ise ahlaki değerler yok sayılabilir. Gençler, vicdanlı olmanın “enayilik” veya “gereksizlik” olarak görüldüğü bir toplumda, bu erdemleri sürdürmekte zorlanır.
Bugün toplumun birçok kesiminde “iyilik yapmak” veya “merhamet göstermek” bir lüks olarak görülüyor. Ancak bu algı hem toplumu hem de gençleri tehlikeli bir yola sürüklüyor. Zira iyiliği, merhameti veya vicdanı kaybetmek, bireyler arası ilişkileri yüzeysel, çıkarcı ve güvensiz hale getiriyor. Toplum, değerlerini kaybettikçe, bireyler de kendilerini yalnız, güvensiz ve hedefi olmayan bir yaşamın içinde buluyorlar.
Bu noktada, gençlerin ve toplumun geri kalanının vicdanlı olma, empati gösterme ve topluluk içinde sağlıklı ilişkiler kurma yeteneğini geliştirmesi büyük bir ihtiyaçtır. Bu yetenekler, sadece bireysel düzeyde değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde de büyük bir fark yaratacaktır.
Geleceğe Aktarılacak Miras: Vicdan
Bugün, kaybolan değerleri yeniden inşa etmek ve gelecek nesillere aktarmak, hepimizin sorumluluğu. Vicdanlı olmak, sadece bir erdem değil, aynı zamanda bir toplumun en temel yaşam kaynağıdır. Eğer bizler, bir toplum olarak vicdanı kaybedersek, insanlık onurunu da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.
Bu noktada yapılması gereken, bireysel sorumluluk alarak bu değerleri hem kendimizde hem de çevremizde güçlendirmektir. Ailede, okulda, iş yerinde veya günlük hayatta küçük bile olsa vicdanlı davranışlar göstermek, bu erdemlerin topluma yayılmasını sağlayabilir. Çünkü toplumsal değişim, küçük ama sürekli bireysel adımlarla başlar.
Var olan manevi boşluğunu doldurmak ve onlara doğru rol modeller sunmak, toplumun geleceğine yapılacak en büyük katkıdır. Unutulmamalıdır ki, iyilik ve vicdan kaybolduğunda, toplumsal çürüme başlar. Bu yüzden vicdanı ve merhameti yaşatmak ve bu erdemleri gelecek nesillere miras olarak bırakmak üzerimize düşen önemli bir sorumluluktur.
Bu yazı 10.10.2024 tarihli Genç Vicdan Buluşmasına katılan 11 komisyon üyesinin yapmış olduğu tartışmalar sonucunda hazırlanmıştır.
Vicdan Ruhun Aynasıdır