Aşure Sofrasında Vicdan Yolculuğu
- İletişim
- 5 Ağu
- 1 dakikada okunur
Ümmühani Topal’ın İzlenimleri – Vicdan Vakfı Gönüllüsü
Bir aşure sofrasında başlayan sohbet, Türkiye’nin derin sosyolojik katmanlarını, ötekileştirmenin çok yönlü acılarını ve vicdanın iyileştirici gücünü gözler önüne serdi. Ağustos ayında düzenlenen bir aşure programı, katılımcılar için sadece bir geleneksel paylaşım etkinliği değil, aynı zamanda vicdani bir yüzleşme ve temas alanı oldu.

Bu programa Vicdan Vakfı gönüllüsü olarak katılan Ümmühani Topal, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: Program öncesi bir masada başlayan sohbet, farklı kimliklerden gelen iki kadının göz göze bakışıyla derinleşti. Biri başörtülüydü, diğeri değildi. Fakat sohbetin ilk dakikalarında başı açık olan kadının, “Böyle göründüğüme bakma, aslında ben de inançlı bir insanım,” deme ihtiyacı hissetmesi, ötekileştirmenin görünümden çok daha derin olduğunu açık ediyordu.
Bu basit ama içli diyalog, yılların sessiz acılarını gün yüzüne çıkardı. Anlatılan aile hikâyesi, Osmanlı’nın son dönemlerinden bugüne uzanan, farklı yönlere savrulmuş bir toplumsal geçmişi ortaya koyuyordu. Bazı kuşaklar dini değerlere sarılarak hayata tutunmuş, bazıları da dağlarda hayatlarını yitirmişti. Bu çelişkili hatıralar, Türkiye'nin katmanlı yapısının acı ve karmaşık bir aynasıydı.
İki kadın, kimliklerinden ötürü toplumun farklı yönlerinden ötekileştirilmişti. Bu ortak payda, onları birleştiren sessiz bir anlaşmaydı. Aşure gibi—farklı tatların bir arada piştiği ve yepyeni bir lezzete dönüştüğü bir sembol. Sohbetleri, yalnızca kişisel geçmişleri değil, Türkiye’nin yakın tarihini de yeniden okumaya imkân sağladı.
Bu katılım, bir etkinlikten öte bir “vicdan yolculuğu”na dönüştü. Zira vicdan, sadece ahlaki bir pusula değil, aynı zamanda toplumsal barışın ve empati kültürünün de temelidir. Bu yolculuk, kişisel öykülerde yankı bulan evrensel bir mesaj taşıyordu: İnsan, başka bir insanın acısına bakarken kendi içindeki insanlığı yeniden keşfeder.
Belki de asıl mesele; Bugün bir başkasının acısı için gözyaşı dökebildik mi ya da bir başkasının yarasına merhem olabildik mi?